Gün 24 saat, hafta 7 gün, 1 yıl 52 hafta... Tüm seyircilerin bunlardan haberi var. Peki oyuncuların var mı? Dünyanın haftalardan haberi var mı? Ya güneşin? Güneşin koskoca bir yılı oluşturduğundan haberi var mı? Güneş yerinde duruyor. Güneş hiçbir yere gitmiyor. Güneşin doğup battığından haberi var mı? Gün doğumlarında, gün batımlarında hayranlıkla güneşi seyrederiz. Oysa bize o manzarayı sunan dünyadır. Dünya kendi etrafında dönmese, tam da o saatte, o açıyı almasa o renk cümbüşü oluşmaz. Gökyüzünü o kızıl renge boyayan dünyadır. Serin suları alev alev yakan dünyadır. Hayır güneş batmıyor, dünya dönüyor! Ama biz hep güneşi görürüz. Ama biz hep güneşi överiz. Dünya bilse çok üzülürdü. Görmüyoruz, çünkü dünyanın içindeyiz. Çünkü fazla yakından bakıyoruz bu dünyaya (bu meseleyi sonra konuşacağız). Yapay zekalar üreten insanoğlunun aczinin simgesi olarak insanın sınırları, hala gözleridir. Gözünün gördüğüne inanır, gözünün gördüğünü sever, gözünün gördüğüne üzülür. Şöyle bir kafasını uzatıp görünenin arkasına bakmaz. Üstelik baksa bile anlamaz. Neyi görmek isterse onu görür. Neyi görmek için uzattıysa kafasını, onu görür. Bir nesneye iki insan baktığında o nesne artık “bir” nesne değildir. Bir nesne, ona kaç insan baktıysa o kadardır aslında. Ben bu günbatımında hiç aferin almamış dünyayı gördüm. Yarınkinde ne görürüm bilmem. Siz ne görürsünüz bilmem. Yalnızca bu dünyaya çok borcumuz var, onu bilirim.
Comentarios